çatal iğne

Gürültülü Çağda Sadeliğin Direnişi

Sabahları gözlerimizi açar açmaz telefon ekranı yüzümüzü aydınlatıyor. Bildirimler, haberler, yenilikler… Daha ne olduğunu anlayamadan zihnimiz onlarca pencereyle doluyor. Sokaklar, mağazalar, yollar her yerde sonsuz uyaranla karşı karşıyayız. Hangisine tepki vereceğiz? Ne kadar uyum sağlayacağız? Dijital akış bizi her an yönlendirmeye, değiştirmeye çalışıyor.

Görünür ve gösterişli olma telaşı, bizi özümüzden uzaklaştırıyor. Bu kadar çok uyarana rağmen kendimizi kaybetmeden değişebilmek, artık bir meziyete dönüşmüş durumdadır. 

Çengelli iğnenin zamana meydan okuyan uyum yolculuğu, modern zamanların gürültüsü içinde sadeliğin sessiz ama asil duruşunu, kalabalığın ortasında yere düşmeden dik durabilen bir anlam arayışını hatırlatıyor bana.

Çengelli iğne, 1849’da icat edildiğinde sadece iki parçayı bir arada tutmaya yarayan bir araçtı. Ancak yüz yetmiş yılı aşkın süredir neredeyse aynı haliyle hayatımızda yer alıyor. Bu değişmeyen sadelik, zamanın aceleciliğine inat, sakinliğin, kararlılığın ve sadeliğe duyulan inancın bir simgesine, hatta bir yaşam duruşuna evrildi.

Sonsuz seçenekler ve bitmek bilmeyen beklentiler arasında kimliğimizi korumaya çalışıyoruz. Sürekli yeniden tanımlanmaya zorlandığımız bu çağda asıl soru “Beni bir arada tutan nedir?” Bireysel gelişim, ileri gitmek kadar gerektiğinde sabit kalabilmektir. Çoğu zaman kim olduğumuzu unutuyor, kim olmamız gerektiğine odaklanıyoruz.

Gelişimde istikrar, yenilik kadar değerlidir. Yeni beceriler edinmek elbette doğaldır ama bu dönüşüm içinde içsel bütünlüğümüzü koruyabilmek esas meseledir. Çünkü gerçek meziyet, değişen şartlara rağmen kim olduğumuzu unutmamaktır.

Bugün, her tercih bir kimlik beyanına, her paylaşım bir etiketlemeye dönüşmüş durumda. Bu ortamda zihinsel ve duygusal dağınıklık kaçınılmazdır. Ancak tıpkı çengelli iğne gibi, bizi bir arada tutan öz disiplin, sabır, şükran, ahlak ve erdem gibi değerler sessiz ama güçlü taşıyıcılarımızdır.

Çengelli iğne, farklı kültürlerde farklı anlamlar taşısa da, bize özümüzü koruyarak değişime uyum sağlamanın önemini hatırlatır, çünkü değişim kaçınılmaz olsa da, değişirken bütün kalmak gerçek asalettir.

Geldiğimiz noktada yapay zekâ merkezli sistemler, hızla tüketime yönelten yapılarla iç içe geçmiş durumdadır. Bu ortamda sadeliği koruyup fazlalıklardan arınmak zayıflık değil, bilinçli bir duruştur.

1960’lı yıllardan itibaren hayatımıza giren Minimalizm, İskandinav kültürünün sıcak ve sade yaşam anlayışını yansıtan Hygge, zihinsel dinginlik ve bilinçli farkındalığı merkeze alan Mindfulness gibi yaklaşımlar sade ama dirençli bir varoluşu savunur. Bu öğretiler bize gösteriyor ki gerçek güç, fazlalıklardan arınarak özümüze döndüğümüzde ortaya çıkar. Gürültülü bir çağda sade kalabilme cesareti aynı zamanda gelişimi de içinde gizlemektedir.

Çengelli iğne, sade tasarımıyla ne öne çıkar ne de geri durur. Ama bir arada tutma görevini yıllara meydan okuyarak yerine getirmeye devam etmektedir.

Kimse fark etmese de özüne sadık kalmak, gösterişsiz ama zarif bir kahramanlıktır.

Gürültülü çağın dayattığı karmaşa içinde sadelik, kendi özünü koruyarak var olmanın en sessiz ama en güçlü direnişidir.

İrfan Keskin / 20 Haziran 2025