Sinsi Tehdit
Karar vericiler…
Çok önemli ve kritik kişilerdir.
Hadi gelin birlikte karar vericilerin iş temposunu gözden geçirelim.
Görevleri gereği günleri, masalarında, akıllı cihazların başında çalışırken bir yandan da asistanları tarafından ayarlanan görüşmeler ve toplantılar ile yoğun tempoda geçmektedir. Yani hayatları, hareketli bir iş temposunda gidiyor gibi gözükse de, kendileri aslında hiç olmadığı kadar durağanlaşıyor, hareketsizleşiyor ve tek düze düşünmeye başlıyorlar. Tempolu bir hayatın içerisinde olmalarına rağmen birde bakıyorsunuz farklı düşünemez, katma değer üretemez, yorgun ve bitkin hale geliyorlar. Yani bir süre sonra zihinleri duruyor, bedenleri çok hareketliyken…
Zihinleri kısır konular etrafında dolaşırken , bedenleri tekdüze hareketi kanıksıyor, oksijensiz kalan beyinleri artık alarm vermeye başlıyor, kendileri ise bunun farkında değil… Ve en acısı da, kimsenin bu durumu karar vericilerin kulağına fısıldamaya dahi cesaret edememesi.
Böylesi zihinsel açıdan olumsuz bir durumu oluşturan sebeplerin başında, doğal olarak iş ortamı, çalışma koşulları, vb. dış etmenlerin etkisinin olduğu düşünülür. Fakat hiç düşünülmeyen ve göz ardı edilen bir faktör vardır ki, o da “hareket kısıtlılığı”dır. Hareket kısıtlılığı, kasların yeterince hareket etmemesi sonucu, beyne yeterli miktarda ve uygun kalitede kanın iletilememesi sebebiyle beynin oksijen açısından yoksullaşmaya başlamasına yol açar. Bu durumun sonucu olarak, zihinde üretkenlik azalır, tekdüze düşünme ve uyuşma, çevreye ve olaylara kayıtsızlık ve yeniliklere ilgisizlik başlar. Zihinde bu süreç yaşanırken, işlerde de çok benzer süreçler gözlenir. Tekrarlı konu ve alanlarda, benzer içeriklerdeki toplantılar sebebiyle körleşme, bununla birlikte ileriye gidelim derken aynı nokta etrafında dönüşler kaçınılmaz olur. Böylece çok hareketli ve yoğun geçtiği düşünülen zamanın aslında içerik olarak o kadar da hareketli ve üretken olmadığı farkedilmez.
Beynin verimli çalışabilmesi için oksijene, karar vericinin zamanı, vereceği doğru ve etkin kararlar ile katma değer üretebilmesi için de farklı ortamlardan gelen bakış açısı ve bilgilere ihtiyacı vardır.
Hareket kısıtlığı sonucu gelişen bu durum kamu işleyişinin hantallaşması tehlikesini de beraberinde getirir.
Karar vericiler, vazgeçilmez oldukları düşüncesine kapıldıklarında yerinde saymalar başlar.
Peki, bu sinsi tehdidi ortadan kaldırmak için neler yapmak gerekir.
Bu sorunun cevabı peş peşe 3 kere tekrarlayan bir kelimede gizli. Hareket, hareket, hareket…
Hem insan bedeni için hem de iş ortamındaki durağanlığı ortadan kaldırmak için hareketli olmak çok önemli. Açık alanda yürümek, bol ve kaliteli oksijen beyni besleyecektir. Bazen marketlerde zaman geçirmek, bazen toplu taşıma araçlarını kullanmak, bazen de park ve bahçelerde yürüyüş yapmak gibi faaliyetlerle, makam, mevki ve stresten uzak gündelik yaşama kendini bırakmak, beynin farklı düşünmesini tetikleyecek ve tek düzelikten kurtaracaktır. Bu vesile ile yaptığı işin topluma yansımasını da gözlemleyebilecektir. Bu tür gündelik faaliyetlerin yanı sıra, akran kurumları ve mevkidaşlarını ziyaret, kıyaslama ve rekabet imkanları sunacak, astlarınız, aileniz ve küçüklerinizle sohbet ve etkinlikler zihninizi tazeleyecektir. Üstlerinizi ve büyüklerinizi ziyaret ufkunuzu ve tecrübenizi arttıracaktır. İşiniz ile ilgili kitapların yanında ilgisiz olan kitapları okumak, sektörünüz ile ilgili olmayan kişilerle bir araya gelmek, bakış açınızı genişletecektir. İşleriniz yolunda gidiyorken de nefsinize hoş gelmeyecek eleştirileri yapacak ve gerektiğinde “kral çıplak” diyebilme cesareti verdiğiniz birilerininde yanınızda olması gözden kaçan küçük ayrıntı/hataların büyük sorunlara/başarısızlıklara dönüşmesini engelleyecektir.
Yaşamınızda hareketin artması ve zihinlerinizin hep açık olması dileğimle…